Aylak Adam!


Keşke filmi olsa dediğim kitaplar var benim. Bunu bir liste haline getirsek eminim ki en başında Yusuf Atılgan'ın mükemmel eseri Aylak Adam olurdu. Biraz internetin en ücra köşelerini bile irdeleyip bir kaç bilgi edinmeye kalktım. Nefret ettiğim şeyler beni bulur ilkesi gerçekleşti. Ekşi Sözlük yine atladı oradan. Yazarın birisi 'Issız Adam'a girmiş. Neymiş efendim Issız Adam ile Aylak Adam benzermiş. Aylak Adam filme uyarlanırsa kötü olurmuş falan. Be amına kodum. Be allahın entel görünen malı. Aylak Adam 'aşk' üzerine değil ki? Açıklıyorum dur. Hemen 'siktir lan kitabı okumamış kafa açıyo' deme. Issız Adam'da Cemal Hünal, Melis Birkan'ı aramıyor. Ona aşık olma olayı var ama öncesinde bunu aramıyor. Aylak değil yani. Ama C. (Aylak Adam'ın baş kahramanı) sürekli bunu arıyor ve bu uğraş peşinde koşturuyor. Aradaki tek fark olmasa da bu fark iki farklı film ve senaryoyu ortaya çıkarıyor. Bu kadar basit bak. Aylak Adam tamı tamına hayata tutunamayan bir adam. Issız Adam öyle değil. Restoranda falan çalışıyor. Kitap falan. Neyse amına koyım oda arkadaşım Sessiz Bela diye bir adamın, veya oğlanın, derbeder ölmedi mi, cevap verin, aptaldın aklandın gibi bir müzik açınca kafa yandı.

Aylak Adam'ı birisi senaryolaştırsın. Zeki Demirkubuz, Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ını uyarlama senaryo yaptı. Bence Aylak Adam'ı senaryoya çevirmek daha basit.

(Yazıya burada son veriyorum. Oda arkadaşımın 2 arkadaşı ile birlikte Arabesk Rap(bu neyse?) eşliğinde kopması sonucu aklımı toparlayamıyorum. Yazıdan sonra 2 bira içmek için aşağı inicem. Sikeyim ızdırabını ya şarkılara bak :D )

Elimi Masaya Vurdum!

Bugün elimi masaya vurdum.

Dünya ile konuşuyorken, Ay oradan belirdi. Tüm tabiatın beni gözlediğini hissederken, köşeme çekilme çabası içindeydim. Şu an bulunduğum yerde. Odamın en köşesinde. Kalorifere en uzak noktada. Pencerede, uçuşur vaziyetteki ateşböceği görüntüsü ile üniversitem duruyorken. Karın ağrısı denen illetle cebelleşirken, boğazımdaki kan kokusunu duymamak için yutkunmadım bile. Bugün Ay oradan belirdi.

Ay: Kesin bir şey söyle. Ben de neden ağladığımı bileyim.
Zagor: Yoruldum. Yaşamaktan yoruldum. Sen tüm gün aynı yerde durmaktan yorulmadın mı?
A: Bana kesin bir şey söyle!
Z: Yoruldum. Aynı şeyleri yapmaktan yoruldum. Tutunamamaktan yoruldum.
A: Cevap ver.
Z:Yoruldum. Her gün aynı şeyleri söylemekten yoruldum. Aynı saatte kalkıp, aynı yerleri gördükten sonra köşeme çekilmekten yoruldum.
A: Neden ağlıyorum?
Z: Yoruldum. Sen de yoruldun. Bundan ağlıyorsun.
A:Peki

Yoruldum. Köşeme çekilip, bitirdiğim bir kitabı her hafta baştan okumaktan yoruldum. Dünyadaki en ufak dişli olmaktan yoruldum. İnsanların boktan suratları ile her gün aynı şeyleri söylemelerinden, ben yoruldum. Konuşmaktan bile yoruldum. Dünyanın en küçük dişlisi olarak, bu sistemden çekilmek istiyorum. Herkes buna karşı geliyor. Çünkü en ufak dişli bile çıksa çark dönme işlevini yitirir. Ama anlamıyorlar ki bu çarkın yıkılması onlara kendi özgürlüklerini kazandıracak. İnanmıyorum ama, bir gün bu hayattaki en ufak çark bile yıkılacak. Yerine tüm insanların dümdüz bir ovada yaşadığı çimenlerle süslü bir çiftlik gelecek. Şimdi bunu siyasete çekenler varsa amına korum onların. Sosyalist de değilim, kapitalist veya faşist de. Sadece gördüğüm her boku anlatmakla mükellefim. Bugün elimi masaya vurdum ve ben, dünyanın en küçük dişlisi, artık bu çarktan çıkmaya çalışmaya yöneldim.

Bugünden sonra!
Bugünden sonra beni etkilemeye çalışacak olan her türlü etmene ve etkiye karşı kapalı kalacağım. Hoşuma gitmeyen bir şeyi hayır demeyi öğreneceğim. Siktiğimin deli yürekleri ortalıkta masum gülümsemeleri ile milleti, sistemi, paraları, duyguları ve hatta ilişkileri yönetmeye devam ettikçe bu çarktan çıkmaya çalışacağım. Unutmayın. Ben bu çarktan çıkarsam, siz de yanarsınız. Ha belki yerime yeni bir dişli bulursunuz ve çark dönmeye devam eder bilemem. Bilemem çünkü ben çarktan çıktığım anda farklı bir 'kendi köşem'de olacağım ve hayatıma devam edeceğim. Ya da hayatsız bir yerde, beynimin boşluğu içinde, tırnak arasında, tuş altında, bira yanında, siktiğimin olmadık bir yerinde olacağım. Bugünden sonra, kimse bana istemediğim bir şeyi yaptıramaz. İstemediğim bir yerde bulunmam ve istemediğim hiçbir duyguyu hissetmem.

Bunları okuyup aklından 'kodumun ergeni' diyenlerin de amına koyayım. Bunu okuyup bir şey demeyenlerin de. Bunu yazdım çünkü içimden bu geçti.

Mutlu günler. Ya da 'suskun, sorgulamasız, mutlu görünmeye çalışarak devam ettiğiniz yaşamınızda' mutlu görünmeye devam edin.

Sikinizde bile olmayan Zagor'dan, sikimde bile değilsiniz nidaları ile.
Siktirin.

B'(v)ur's


Şimdi küfretsem alırlar da beni içeri ha. Bildiğiniz üzere küfre başlayınca ardı arkası kesilmiyor. Burs denen olay bana niye çıkmıyo lan? Amk babam esnaf. Bildiğin esnaf adam. Kafasında saç kalmadı düşünmekten, ay sonunu getirmeye çalışmaktan. Evin tek oğluyum diye dimi hep. Hay sizin ayrımc- Şşş.. Zagor. Tamam sensin yavrum.

Suç ve Ceza'nın ilk sayfasında bir paragraf var. İşte o paragraf benim 1 aydır içinde bulunduğum durumu anlatıyor. Hay taşşanı yiyim Dosto. Bak ne demiş amcam.

  ''Hım... Evet... Her şey insanın elindeyken yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor. Bu açık bir gerçek. İlginç bir soru, acaba insanlar en çok neden korkarlar? Yeni bir adım atmaktan, yeni bir söz söylemekten herhalde. Ben de amma gevezelik ediyorum! Gevezelik ettiğim için de hiçbir şey yapmıyorum. Belki de hiçbir şey yapmadığım için gevezelik ediyorum. Şu son bir ay içinde günlerce bir köşede yatmaktan ve düşünmekten dolayı böyle geveze oldum. Düşündüklerim de bir şey olsa bari. İpe sapa gelmez şeyler... Peki şimdi niçin gidiyorum? Düşündüğüm şeyi yapabilecek miyim? Hem ciddi bir şey mi bu? Hiç de değil. Hayallerle kendimi avutup duruyorum. Oyuncakla, evet bir oyuncakla.''

Risk Nedir?

Risk budur beyler bayanlar, özet olarak çikolar. Ben neden buralardayım, buralarda sürtüyorum anlarsınız. Hangi göt yer lan bunu yapmaya? İlla bi sakatlık var değiştir olum diyorum ama yok göt onu da yemiyor.Siktir et ver kağıdı ne bok olursa olsun dedim... Bayağı yanlış çıktı.


Zagor: Z | Dünya: D
D: Off lan biçareyim
Z: Ben napayım lan? Yani benim durumum nolsun?
D: Sen bir şey yapmalısın. Sorun saçma.
Z:Öksürüyor musun hala?
D: Arada, canım sıkılınca.
Z: Ben bir şey yapmalıyım. Bir şey. Yani 1 şey. Cesaret mi deniyor ona? Elimi masaya vurmak veya?
D:Her ne deniyorsa
Z: Bir şey yapmalı. Gel içelim dicem de o da orospu oldu be. Dinlenecek şarkı kalmadı. Şarkım olur musun?Bitmesin ama.
D: Yakanda bir amonyak çiçeği
Z: Kafam güzel. Gel yat göğsüme de uyuyalım Dünyam. Yanında bir at soluğu ve tüm oksijenlerin birleşimiyle.
D: -

Ben hep havada kaldım lan. Gittim beynimi siktiler havada kaldım. Tuttum bi kız sevdim havada kaldı. Tuttum ayrıldım havada kaldı. Sikerim lan dünyanızı dedim tam elimi masaya vurmak üzereyim, havada kaldı.

Ulan biriniz de gelsin adama bak desin. Ne bok durumda yaşıyor desin. Kıyafet var yıkanacak. 20 lira var gelecek ayın 2sine kadar yetecek. Kız var. Kızlar var. Aşık olunmayacak. Extra Efes'in de amına koyım. 4 tane içip blog yazanın da.

Ablanı sikim dünya!(Şarapçı Orhan)


Lan bu adam gibi olmak vardı ya. Al 5 liraya bi köpek öldüren. Sikmişim dünya ehlini, derdini, tasasını. Gez lan sokak sokak. Yoruldun mu? Yat bi kaldırım kenarına. Sikerim olum lan sikerim. Hayatınızı da sikerim, kibrinizi de. Bu kibirler ne yani? Yalandan birbirine gülümsemeler. ara yerde duyduğu lafla kız etkilemeye çalışmalar, bir marka ikonu olma çabaları.

Ve kusura bakmayın ama, kendi kibrinizde boğulacaksınız.

4 veya 5 Extralı Zagor.

25 Kasım Yarısı.


Ben çok çabuk ve fazla aşık olabilen bir insanım.
Fazla derken yani aşkın derecesi değil, miktarı gibi düşünebilirsiniz. Normal bir insan yılda 1-2 kişiye aşık olurken, ben haftada 1-2 kişiye aşık oluyorum. Ama onlar o 1-2 kişiyi elde edebiliyor. Elde etmek demeyelim buna. Kötü bir tabir oluyor. İşte onlar-diğerleri- o 1-2 kişiyle bir yerlerde oturup birer bira içip, sahilde yürüyebiliyorlar. Maça gidebiliyorlar. Yerli yersiz gülüp ardından mutlu bir öpüş sefasına girebiliyorlar. İşte ben bir haftada aşık olduğum o kişi veya kişilere hiçbir zaman sahip olamıyorum. Geçenlerde bir yazı yazmışım. Sinema topluluğunda bir kıza aşık olmuşum da ona ithafen. Yazı da bayağı taşaklı olmuş hani. Birisiyle paylaşmadım yazıyı. 'ABAZA' yaftasını yemek istemiyorum

Bu yazıya başlamadan önce.
Başlamadan önce bugün size tiyatro eğitimi sırasında gördüğüm kızı anlatacaktım. Kendimi dizginledim şimdi. Yani kız güzel, yanındaki erkekler kan kokusu almış (?) köpekbalığı gibi, kız bakımlı, erkekler kaslı, kız gülünce güller açar, erkekler sert bakışlarıyla ortalığın amına koyar... Ee Zagor? Sen ne boka beklersin hala? Hadi olum dedim kendime. Sen bi yol al buradan.

Motorlu zıbırtkanlar
Zıbırtkan isim gibi oldu lan. Mertkan gibi oldu. Mertkan diye birisi varsa buradan saygılar ona. CAMEL. Neyse efendim bugün tiyatro eğitiminden geldim saat 13 falan. Ulan 5 dakka uzanayım kafa dinlerim sonra para çekmeye giderim çarşıya dedim... Sanki cümlemin bitip de benim uzanmamı bekliyorlarmış. Pusuya mı yattınız amına koyım? Aniden 7-8 kadar motorlu zıbırtkan. Hani şu şey motorlardan, egzozu açık, aragaz çekilebilenlerden( yazmak zormuş bunu da ha) Pencereyi kapattım. İçerisi bildiğin şey gibi kokuyo, ımmm, şey gibi, ııııımmm, dur karikatür yardımcı olsun size.
Tıkla da oku okuyamıyosan yarram


Gittim pencereyi açtım. Sırayla motor deniyorlar. Ulan dedim girdim felsefeye (her boka 'ulan' ile girerim bu arada, 'ulan bi sıçayım da rahatlıyım') Şimdi bu motorların en ucuzu 1500 lira. Sen öğrencisin. Nerden ne bokuna bulursun bu parayı? Hadi bu parayı buldun neyine gidip motor alırsın? Hadi motoru aldın gidip 300-500 lira neden masraf yaparsın? Hıııammınağğ... Bi ön kaldırmaya çalışmalar, bu 100 metre gidip geri dönüp ayar yapıyo gibi 14-15 anahtarı motorun bujisine vurmalar(14 yaşındayken ben de uğraştım motorla, ama öyle egzoz açmalı, kafa sikmeli değil) Be amına koduum, be insafsız. Çıktım balkona. Lan bi laf atsam mı dedim. Kalabalık da puştlar şimdi yurdu basacaklar olay çıkacak falan. Boşver Zagor dedim. Olay çıkmasın diye yani (off kuru fasulye koktu laaan...)

Sikerim ızdırabını.
Gidiyom lan. Gidiyom. Saat olmuş 14 buçuk. Gidiyom. Para çekip ardından kuru-pilav-soğan-yoğurt yapcam. Vay amına koyım ne canım çekti ya.. Dur lan sizin de canınız çeksin.
Ehehe puştluğuma diyecek yok

Karınca


Anlatsam anlar mısınız?
Anılatmak. Anı. An. En küçük zaman dilimi. Benim en küçük zaman dilimim 8 yaşıma kadar yaşadığım anlar oldu.

Ben. Zagor. Sefalet içinde yaşamayı bile göze alıp paraya değer vermeyen; toplu konutlara, kentsel dönüşümlere karşı, politik olmaya çalışanlara karşı liberal, liberal görünmeye çalışanlara karşı sosyalist, sosyalist olup demagoji yapanlara karşı faşist, faşist olup insana değer vermeyenlere karşı sosyalistim.

Doğum yerim Antalya. Beşkonak mahallesi diye kıyıda köşede kalmış bir mahalle. Az çok gözümün önüne getirebiliyorum. 8 yaşımdan sonra gidip görme fırsatım olmadı. Mahallem yok çünkü. Doğduğum zamanlar şişman, tombul bir çocukmuşum. Annemin elinde ördüğü ceketlerle büyümüş, babamın iki maaşından artırdığı parayla aldığı ayakkabıyla yürümüşüm. Bebek arabam olmamış. Beşikte büyümüşüm. Sünnet düğünüm veya sünneti iyi de olsa hatırlatacak bir organizasyonum olmamış. Çok iyi hatırlarım. Fena ağlamıştım o gün. Acıdığından değil. Annemin veya babamın beni sevmediğini düşünüp,  bana sünnet düğünü yapmadıklarından. 2-3 yaşıma kadar tombulmuşum. Çok hareketli olduğumdan olacak ki 3 yaşımdan sonra hızlı bir zayıflama sürecine girmişim.

Akranlarıma kıyasla zeki bir çocuk olduğumu söylerdi annem. 6-7 yaşlarından bahsediyorum. Okula gitme günleri. Ufaktan bir şeyler çalınıyor kulağımıza. Bana kalemler tutturuluyor, adımı zorla yazdırtıyorlar ve sayılar ikişer ikişer ezberlettiriliyor. Okula gideceğim günü hatırlıyorum. Gitmemek için mahalleyi ayağa kaldırmıştım. Hepimiz Esraların evinin önünde toplanırdık. Tek katlı bir evdi. Ufak bir balkonu vardı yolla bitişik. Parkeden örülü bir balkon duvarı. Tüm öğrenciler ve anneler o balkonun önünde toplanır ve okula öyle giderlerdi. Biz de tabi. Yol boyunca süründüğümü hatırlıyorum. Mavi önlüğümün tozdan kırmızıya döndüğünü hatırlıyorum. Annemin tokatını hatırlıyorum. Kıyamazdı da bana. Yumuşak bir tokat atar ardından ağlamamam için gözlerime bakardı.

Mehmet Sabri Özhan.
İlkokul öğretmenimdi. Malatyalıydı. Her memleketine gidişinde bize kayısı getirir birer birer dağıtırdı. Hatırladığım kadarıyla Nietzsche gibi bir bıyığı vardı. Göz kapakları da düşüktü. Bir de gözlüğü vardı. Camı kahverengiydi sanırım. Gözlüğü burnundan biraz düşük, her an gözlüğünün üstünde bakan bir adamdı. Yaşıyorsa hala ellerinden öperim.

Birinci sınıfı bitirdim. İkinci sınıfa başladık ve ilk günler. Okula ilk defa o kadar tedirgin gitmiştim hayatım boyunca. Yolun karşı tarafında sıralanmış polisler, kepçeler, bilmem ne arabaları. Hani bir karıncayı yuvasının dibinde öldürürsünüz de diğer karıncalar telaşla sağa sola koştururlar ya, işte öyle bir durumdaydık biz. Mahallem karınca yuvam. Annem telaşlı, Esraların evinin önünde toplanan diğer anneler telaşlı, Halis Amcam bir fazla sigara içiyor, babam her zamna göründüğünden daha bir sinirli. Okula gitmemeyi o kadar diledim ki o gün.

Okuldan döndüğümde...

Anlatsam anlar mısınız dedim de...

Anlatamamak var bir de...

O gün ölen karınca bendim.

Çocuklar sevin sayın okurlar, çocukları.




Vajinal ?

''Amirim izlicez sonra da damran komran''

22 Kasım


Ben yazamıyorum. Yani böyle paldır küldür yazıyorum. Mesela akıcı bir dille anlatamıyorum olanı.
''Buğulu gözlerini üzerimde gezdirirken, gözlerinin verdiği çekingenlikten kurtulmak için merdivenlerden ikişer ikişer indim. Son merdivene geldiğimde önümde 1 basamak kalmıştı. <<aman allahım şimdi nasıl ineceğim. iki basamak olmalı!>> dedim. Tekrar çıkıp üçer üçer inmeyi deneyecektim ama o buğulu gözlerin altında hissettiğim baskıyı tekrar hissetmemek için sakince ayağımı merdivene doğru uzattım. Oldukça emin adımlarla ilerliyordum. Adım atmakta o kadar zorlanmıştım ki arkamdaki sesi duymadım. <<hey? sana diyorum. böyle çekip gidemezsin!>> işte yakalamıştı beni. Yüzüne bakamadım. Hala tek ayağım havada son basamağı inmeyi planlıyordum. Tüm bunları düşünürken sahne bir anda silinmeye başladı gözümden. Deprem oluyor gibiydi. Korkudan göğsüm o kadar hızlı inip çıkıyordu ki ben bile şaşırmıştım. Ardından her şey ortadaydı. Oda arkadaşım DURMUŞ <<Gah gardaş saat 10 oldu derse geç galacağün>>''

İşte yazmayı denedim. Olmadı bakın. Sonunda yine boka bağladım. Bu arada yazıyı 1 gün gecikmeli yazıyorum. Şu sıralar yazmam için gerekli aksaklıklar yok.

Saat 16 gibi çantamı aldım sırtıma. İçine atkı, su, kulaklık, 3-4 lira, telefon ve bir havlu katarak başladım yürümeye. Müzik listem yaklaşık 3 saat sürüyor. Pek müzik yok denebilir içinde. Dinlediğim müziği tekrar dinlediğimi farkedince 'hazziktir' dedim saate baktım cidden de saat 8e geliyordu. Köpek gibi yürümeme rağmen yorulmamıştım. Çarşının içinde buldum kendimi. Gittim 'iç fıstık' aldım 2 liraya. Gün boyu onu yedim. Ardından arkadaşın da çarşıda olduğunu hatırladım. Onunla görüştük ve tekrar yurda döndüm.


Kedi canını senin(Salvador Dali)

18 Kasım


Dün gece ,yani bugünün ilk saatleri, tüm paramı biraya yatırdım. Bu marifet mi? Hayır değil başlıca bir salaklık. 'neden abi içmişin işte oh mis' derseniz ağzınıza kürekle vururum. 'ÖĞRENCİ' bu kutsal 7 harf yanyana gelince ortalığın amına koyar. Yani öğrenci adam kıyıda köşede 5 lira tutar. (İddaa parası, ekmek, kızın dolmuş ücreti. böyle boktan şeyler olabilir her an) Ulan dedim, öğrenciliği yaşıyoruz ne bu geyikler bi bakayım nete dedim. Hop ekşi sözlük, her zamanki gibi, atladı oradan. Bak şimdi bi kaç tane şey koycam buraya. Heriflerin yaptıkları ağızlara gel. Dur marjinal olayım şimdi.

''Şimdi mütemadiyen okumakta olduğunuz ve her satrını merak ettiğiniz (satırını veyahut, emin değilim) bu blog sitesine biraz sonra demagoji yapan bir kaç adet ekşi yazarının 'öğrenci' başlığı için girdikleri entryleri koyacağım. Az sonra da starbucks'a gidip bir 5  kahvesi içeceğim.''

(Fotoğrafa tıklayın da okuyun la)

Bak elim ayağım titredi amına koyım. Şeyi anlatcaktım. İşte. Para yok bugün para çekmeye gittim kampüse, ileriden esmer kavruk bi adam geliyor. Bana bakıyor bildiğin kavga edecek gibi geliyor. Zenci gibi bi de yani laf atsan siker atar.
-Heağh? gibi bi ses çıkardı.
+ney? dedim
-Arabik? dedi.
+yok, no, nayn dedim. (Türkçe, İngilizce, Almanca)
-ken yu sipik ingiliş? dedi
Başladık konuşmaya. Eleman kafa çıktı bayağı. Fen-Edebiyat fakültesini arıyormuş da kayıt yaptırmaya gelmiş de bugün kimseyi bulamamış falan. 'Pazar bugün, tatil' dedim. 'hadi ya tatil cuma, cumartesi değil mi?' dedi. 'yoh dayı cumartesi pazar' dedim. Ne dinliyorsun dedi tuttum kulaklığı verdim. (Soley-Bad Dream) Hoşuna gitti güldü falan. Kağıt uzattı bi tane. Adımı soyadımı yazdırdı. Üniversitenin adresini yazdırdı. Sonra 'limonağ dışa' mı ne dedi. Görüşmek üzere demekmiş. Tam kampüsten çıkıyorum afiş gördüm bi tane. Festival devam ediyormuş. Oraya gideyim dedim. Beleş yiyecek falan demek festival bence. Festivale gidiyorum Çikolar. Bi kaç fotoğraf atarım oralardan.

Ha bu arada 'ÇİZGİ DİYARI' diye bir siteye üye oldum. Cidden çok samimi elemanlar. Herkes birbirini tanıyor gibi. Olur da başarırım buralarda bi çizgi roman toplantısı yapar, çay içeriz. Buyrun bi bakın siteye:

Çizgi Diyarı :)

Ayrıca hâlâ hasta olamadım. Oldum oluyorum evresindeyim.

Hadi lan, iyi bakın kendinize.

17 Kasım/Frida


'Frida kim la' derseniz, Frida, Zagor'un sevgilisidir. Hızlı düşünür. Burnunu hiç görmedim ama, bence güzeldir. Ellerini gördüm. Bildiğin 'kadın' eli. Bayan veya. Ya da kız. Bilmiyorum.
Az önce arkadaşım mesaj attı. Mesaj şu:
-Abi istersen gel sahildeyiz. Festival var burda ülkelerden dansçılar çıkıyo.
Ulan bir tane de düzgün bir eleman gelsin yanıma. 'Usta nassın. Sağlığın sıhhatin yerinde mi. Eksiğin gediğin var mı' desin. Yok arkadaş. Ama severim mesaj atan arkadaşı o ayrı.
Burun.

Bu arada Habeş Tavuğu istiyorum ben. Beyaz olursa sevinirim. Tadına bakıcam. 70-100 lira arası değişiyor fiyatları ama olsun. Çingene kebabı yapmak istiyorum ondan. İşte Habeş Tavuğu. Bunu kızarmış olarak düşünsenize.


Bu arada yazın Kabak Koyu'na kampa gelen hala çıkmadı. Olsun be gülüm. Woodstock ruhu kalmamışsa millette biz napalım.
         WoodStock candır diyerek ergen olcam.


 Balık dedim. Rakı dedim. Kamp dedim. Ateş dedim. Bisikletle yarımada turu dedim. Parasız bi yaşayalım 2 hafta dedim. Neden korktular bilmiyorum. Ya tırnaklarım kırılır dediler ya da Abi saçlarımız falan yağlanır mı dediler. Ne dediler. NE DEDİNİZ LAN!? İşte Çingene kebabı da bu.



Hastayım. Yani hasta değilim ama hasta olmak yolunda ilerliyorum. Boğazınızda bir şey olur böyle ıgh ıhgıh ıgıh yaptığınızda tatlı veya acı bir tat gelir. İşte o durumdayım. Selçuk Yöntem kalınlığındaki sesim, Çetin Tekindor seviyesine ulaştı. Bir ileri safha ise 'Kenan Komutan'


-Ne var asker?

Mesela o adam ayıkken ne iş yapar ne eder bilmek isterdim. Ulaşmaya çalışayım bi. Olur da ulaşırım 1-2 hafta içerisinde 'Kenan Komutan' ile röportaj yapar koyarım buraya.
Fatihten kalan yarım şarap.

ZF.

Zagor ?


1 hafta oluyor mu bilmiyorum hani şu 'Zagor ?' diye bir sekme açıp 'neden zagor' sorularınızın cevabını bulduracak bir yazı yazacağım demiştim. (cümleyi okumaya üşendim yanlışlıklar olabilir ayar vermeyin sikerim belanızı) İşte bak sinirlendim ya gidin okuyum lan. Bakın hemen üstte 4 tane yan yana şeyler var.



Siyasiyabend.

12 Kasım devam


Bugün yapacak bir bok olmadığı için bir gün içerisinde iki kere 'günlük' diye tabir edilen sikimsonik şeyi yazıyorum. Pokerden sonra oturdum düşündüm. Her insan farklıdır diye bir söz vardı. Yoksa bile vardır amına koyım illa ki birisi bu sözü söylemiştir. Gidin bi kahveye oturun sabahtan akşama 'emekli' bir amca bu sözü söylemezse dişimi kırarım. İşte çikolar. Bu sözü düşündüm ve beni diğer insanlardan ayıran 'olumlu' farkları bulmaya çalıştım.

-Kelebekleri sevmem
Nasıl bi yaratık lan o. Tek hücreli gibi sanki. Kanatlara bağlanmış tek hücre. Eline alıp sevsen sevemezsin. Ekmek versen veremezsin. Doğru dürüst uçmaz hep bi zigzaglar. Ha bir sürü kelebek bir araya gelince güzel bir manzara oluşturur orayı bilemem. Örneğin Fethiye'de Kelebekler Vadisi vardır. Hah orada severim kelebeklerin birleşmiş halini.  Hem nasıl isim lan 'kelebek'. Acaba ilk 'kelebek' diyen insan nasıl düşündü bunu. Bence şöyle oldu: Tırtılın kozadan çıkıp bir başka yaratığa dönüştüğünü gören adam 'la bi bak' dedi. Diğer adam 'ney diyon amına goyım kalabak ne?' dedi. Diğeri de 'kalabak değil olum bi gel bak' dedi. Oradan zamanla 'zarifleştirilerek'(zormuş bunu yazmak) kelebek olmuş. İngilizcesi de saçma amına koyım. Butterfly. Neymiş efendim 'uçan yağ' ulan bunun da nereden geldiğini anlatırdım da sıkılacaksınız.

-1 ila 5 saat boyunca bir noktaya bakıp kalabiliyorum
Ciddi ciddi bunu yapıyorum. Kendimle konuşuyorum sessiz bir şekilde. Deneyin bi. 15 dakika boyunca bakın bir noktaya. İlk 5 dakikasında etrafınızdaki şeyler siliniyor. Ardından hayal ettiğiniz dünya yavaş yavaş oraya yerleşiyor. Yani benim gibi şu davranışı sergileyen bi eleman varsa şu an aramızda cidden bi ulaşsın bana.

-(Bu biraz özel bir örnek olacak ama buradan genellemeye çıkarsınız siz) Bir masada herkes 'Efes' içiyorsa, ben 'Tuborg' yok mu diye sorarım.
Veya tam tersi olur. Herkes Tuborg içer ben Bomonti sorarım.(Ağaca bağla, döv, Efes içmem) İşte bunun gibi herkesin yaptığı şeyleri, herkes farklı bir şey yapıyorken yapmağı yeğliyorum(yeğliyorum ne demek amına koyım)

-Müzik müzik müzik diye ölmem.
Aga etrafıma bakıyorum. (genelde 17-25 yaş arası elemanlar mevcut) Sürekli bir müzisyene tapmak, bir müziği 'benim müziim' diye kendine montelemek, bilmediği bir şarkıyı sorduklarında 'haa, dinlemedim ama çok duydum yaa' demeler. Ulan bana sorsanız neler dinlediğimi emin olun yazsam şuraya 'Iyy, kroya bak amısına koyayım' dersiniz. Aslında çok geniş 'hoşuma giden her boku' dinlerim ben.

Daha buna benzer milyon tane 'olumlu' derken 'olumsuz' olarak farkım var ama nedense 'hadi la' deyince aklıma gelmiyor. Ha bi de eski kıyafetleri severim. Eski derken 80lere ait falan değil. Bildiğin yırtık pırtık falan. Kot gömleğim var onun fotoğrafını koyarım bi ara. Konuyu unuttum amına koyım hadi 'sallama' çay içmeye gidiyorum.

İyi bakın lan kendinize.

12 Kasım 2012


Çikolarım. Bugün dünyanın en 'düz' adamıydım. Dün saat 23 gibi 'yatayım lan yarın ders var' dedim. Saati belirli aralıklarla 8'den 8.25'e kadar kurdum. (muhtemelen 2 dk aralarla). Neyse efendim. Saat oldu 1 bende hala uyku  yok. Oda arkadaşım olan 'DURMUŞ' film izlerken uyuyakalmış. Kulağında kulaklık. Ne kadar şeker görünüyordu bi bilseniz. Ağzından salya akmış, bazen gülümsüyor, yatakta titriyor, tekrar gülümsüyor falan. Gittim 'Tabutta Rövaşata' izledim. Baba Zula adlı grubun doğmasına önderlik eden film. Saat oldu 4. Yattım.
Sabah uyandığımda saat 12ydi. 'Sikerim ya yat' dedim. Tekrar uyandığımda saat 15di. 'vay amına koyım' diyerek uyandım. Gittim bi ekmek aldım. Hazır çorba,çay,zeytin falan. Sonra geldim bu yazıyı yazdım. Şimdi poker oynuyorum. 'Zagor?' adlı yazıyı da bilmiyorum 2-3 gün sonra bile yazabilirim.
'ZAGORUN BİR İŞİ YAPACAĞIM DEDİĞİ SAATTE YAPTIĞI GÖRÜLMÜŞ MÜ!?'

Yüzüklerin Efendisi Dublaj

Çikolar bu işlere ilk girişim. Dolayısıyla ilk Edit'im de bu oluyor. Amatörlüktür falan ama bi değerlendirin derim. Yorumlayın Zagor dayınızı.

Yüzüklerin Efendisi Altyazı Dublaj

Zagor?

Geçen gün oda arkadaşının getirdiği biraları körüklerken aklıma geldi. Neden Zagor? Zeki Demirkubuz'un Masumiyet filmindeki Haluk Bilginer'in efsane tiradındaki Zagor değilim ben. Ama onun yaptığı kadar da uğraştım devletle. Hem de küçük yaşlarda. İşte Çikolar. Aklıma geldi amına koyım. Neden Zagor lan dedim. Siyah deri kaplamalı bir defterim var. Lise 2'de ingilizce hocam almıştı taşşağı sağolsun. Onu kurcalarken yazdığım denemeyi gördüm. Saçma bir şekilde 8 yaşından 19-20ye gelişimi anlatmışım. İşte Zagor'u en eski oralarda buldum. Sonra bir kaç şiirde kullanmışım mal gibi. Eğer 1 gün sabrederseniz o yazıyı bilgisayara geçirmeyi düşünüyorum. Biraz uzun bir yazı. A5 boyutunda 8 sayfa önlü arkalı. Yan taraflara 'Anlık dürtüler. Her bok' ve 'Denemeler, Şiirler' kısmının yanına 'Zagor?' diyerekten bir sekme açacağım.
  Hadi lan iyi bakın kendinize.

Sinirliyim lan.

Şu an tüm yarışlarda birinci olabilirim
Öküzü devirebilirim
70lik rakıya tek kişi dalabilirim
10 kişiyle dövüşebilirim.
SİKERİM LAN!

Abi oyun oynuyorum. Çok da taşaklı bir oyun.(Combat Arms) Görev vermiş adam bana. 100 kişiyi öldür diye. Uzun bir süreç o 100 kişiyi öldürmek. Eziklerin arasına dalacaksın da kasacaksın bu arada özelliklerini düşürmeyeceksin tırı vırı amk. 97 kişi olmuş. 1 kez daha ölürsem Kill/Death Ratio diye bir bok var işte o düşüyor. O derece sikimsonik bir duruma gelmiş olay. Abi açtım Sniper'ı(Dürbünlü silah) Adamın kafayı işaretlemişim...

'Click'

Ses yok...

'Click! Click Click!

Ses yok hala.

Zagor bu durur mu yapıştırmış fareyi duvara.

'hıı kesin öyledir salak .s' yapanlara da buyrun fotoğrafı, koduklarım



Gittim bi sallama çay yaptım kendime(demleme olmamasından dolayı bi nebze daha sinirlendim) Ardından aldım elime süngeri, kadınların sinirlenince kendilerini temizliğe vermeleri gibi ben de bugün yağmurdan çamur olan pantolonumu sildim. Sonra:

-Sikerim lan böyle hayatı. Duruma bak amk bi boku da becer be Zagor' deyip bi sigara içemedim ya la...

Özlü söz buldum gibi lan.

''Seçim yapamıyorsan, seçim yaptır.''

Halamın tasakları olsa amcam olurdu...


Elfida bir belalı başımsın.
Bugün iktisat sınavım daha doğrusu vizem vardı(üniversiteliyim lan ben!) İktisat mı bana girdi ben mi iktisata girdim orası muamma lakin ciddi anlamda kötüydü. Bunun etkisiyle saat 16:20 itibari ile tribe girdim.

Risk alamasan bile almayı seveceksin.
Ailem beni gönderirken 'bu para ayın 10una kadar yetecek' dedi. Geçen şarabın etkisiyle -bir şarap daha bir şarap daha bilmiyorum belki de hiç içmedim ama uyandığımda bilgisayar kucağımdaydı ve tişörtüm şarap kokuyordu- sızdım. Bir gün sonra cüzdanı açtığımda 10 lira 50 kuruş bana bakarak 'ahaha amına koyduğumun salağı, noldu?' dedi. Siktim belanı lan dedim. Gittim iddaa bayiine yardırdım 5 liralık kupon. gelirse 17 lira geliyor. O parayı cüzdana koyarken o diğer paralara hareket çekeceğim.

ANTALYASPOR!
Ulan şöyle bir takım 10 hafta sonra bile destan yazmaya devam ediyor, 40 bilmem kaç maçlık yenilmezlik serisi olan Fenerbahçe'yi evinde yeniyor, Trabzon'a 0-1 yeniliyorken son 8 dakikada 2-1 öne geçiyorsa ben buna inanç derim; takıma, formaya saygı derim. İddaa'yı yatırmış olsa da helal olsun Antalyam.(Utanarak söylüyorum ki Trabzon ilk yarı da ikinci yarı da yener demiştim)

Bir anda aklıma 'Çamur Ese' lakaplı, kamyonculukla uğraşan eniştem geldi. Adam o kadar gamsız ki yani belki 60 yaşını geçmiştir ama imkanı yok gülmekten vazgeçmez. Okey oynuyoruz mesela, dayım, ben; babam, eniştem'e karşıyız. Ben bitirdim oyunu babamdan taş alarak. Babam: 'Ulan geçtin attım o taşı ikinci elde şimdi o taşı alıyorsun ne sakat oynuyorsun, ama takip ediyorum bak yani bi sonraki el biz-' derken eniştem laps diye kesti sözünü. Adamın dediği şey çok net ve rahattı:

-HALAMIN TAŞŞAKLARI OLSAYDI AMCAM OLURDU. OYUNUNA DEVAM ET

Ulan ilk duyduğumda çok düşünmüştüm şu lafı. Ne diyor bu adam ne diyor bu adam diye. 1-2 sene sonra cevap buldum:
-Ne bok yaparsan yap değişen bir şey olmayacak(halanın kökeni aynı) veya değiştirdiğin bir şeylerde sürekli eski izler kalacak(meme gibi)

Ha, bir de 'taşak' bana küfür gibi gelmiyor. Testis küfür gibi, ama taşak daha narin, sakin...

Ulan yaptığım muhabbeti sikeyim. Hadi yorgunum uyuyorum. Yarın Matematik ellerinizden, pardon lan memişlerinizden öper.
-Zagor-

solO


SolO
Şarkıların soloları. Belki SolO. Sol o. So lo. So: ee yani? lo: la? Neyse kendimi kendim anladım yeter.

Ee?
Napıyonuz lan? Hala aşk acısı falan takılıyor musunuz? Sınavınız mı var yoksa? Yoksa sevgilinizle kavgalı mısınız? Yoksa sevgiliniz mi yok?

''Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar.''
Yemin ediyorum ki şu söz üzerine kitap yazılır. Stencil çıkarılır gidilir bağ bahçe boyanır. Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar. Sen çocukluğum olsan. İki işimiz birden olursun.  Nefesim nefesine.

Bugün bir arkadaşımla koskocaman kapitalizm merkezi olan bir alışveriş merkezinin önünde oturuyoruz. 5 - 10 dakika etrafı izledik. İçimden 'lan şimdi taşaklı bi tartışma başlatsam adam ne düşünür kimbilir. Siktiret sen izle milleti' derken, herif yapıştırdı:
-Adil olmak nedir dostum?
İlk bi altında hile hurda aradım adam hiç böyle konulara gelecek adam değildi çünkü. Ölçmek isteyerek ve ne kadar ciddi olduğunu bilmek için:
-Adil olmayı bilmem de adalet dediğimiz şey pek de adil değil be. dedim. Gözünü ayırmadan:
-Hayat sence adil mi? dedi. Ulan dedim. Tamam bu herifle oturur köpeköldüren de içersin, rakı da içersin. Tabi her zaman yaptığım gibi zartadanak karar verdim. Yanılmış olabilirim.
-Hayat hiç de adil değil. Benden düşük puan alanlar şu an geleceğini özel bir üniversitede garantiye aldıysa ve ben burada dolmuş bekliyorken onlar arabalarıyla evlerine gidiyorlarsa hiç de adil değil be. dedim.
-Ulan bir şeyi de dolandırmadan söyle amk illa bi yazarlık havaları! dedi. Güldüm sırtına vurdum. 'Pozcu Koop' bir dolmuşçu kurnazlığı ile uzun kısa uzun kısa yaparak freni boşalmış DODGE gibi üstümüze doğru geliyordu. Ben ya şarap içerken sokakta ölcem ya da bi dolmuşçunun raconunu bozarken.

'Bi öğrenci alır mısın abi?' sorusuna 'Alırız amk işimiz bu' diyen bi dolmuşçu görmüştüm bi kere. Cidden 'Abi şu tekel bayiinde bekle iki dakka geliyorum' diyerek iki şarap alıp adamla konuşmak geçti içimden. Aynı adam 'Mısaayit biy yerdaa' bağırışına karşılık vitesi 4ten 1e atma yeteneğini gösterdi. Adam mesleğine o kadar saygılı da yani. Vites kutusunu dağıtsa bi ton para.

Bir aylak alır mısın?

Lan yine oldu olanlar.

''DURMUŞ!'' 

Adam ismine hiç uymuyor ya. her hafta sonu evine gidiyor pazar akşamı geliyor. Lakin; ''Standart bir yaşam tarzı var.'' derken adam golü attı lan. Gitmiş evden 2+1 Ses sistemi getirmiş her gün Arsız bela_ft_MissBela eşliğinde kopuyoruz. Tabi o sabahları derse gidince yardırıyorum Pink Floyd-Echoes falan. Portishead Roads felaket dinleniyor o ayrı. Neyse kısa kesiyorum vizeler vizeler dersler dersler. Dur bi kıyak geçeyim de fotoğraf atayım. Ses sistemi de var. At var köpek var taş var köpek yok dur o müzik de gelsin size.

http://www.youtube.com/watch?v=Cg2sVq9XI5Q

OLD SKOOL TURKISH ROCK!

Tamam fotoğraf geliyor.

VİZE DİYE BİR GERCEK VAR

VİZE
Öğrencinin hayatına kazık gibi giren bir şey.(hayat=göt) Ulan tamam vizelere çalışıcaz da oda arkadaşının sesi mi dersin. Üst kattaki kızların topuklu ayakkabı ile odanın içinde (30 metre kare anca) dolaşması mı dersin. Sokaktan geçen arabaların spin atması mı dersin. AMK KAFA MI BIRAKTINIZ?

BENİ SİZ DELİRTTİNİZ LAN!http://www.youtube.com/watch?v=2HPuSOimPTw

Dinlemeyen vizelerden 59 alsın. Şartlı geçme de kalkmış armut gibi kalın ortada.