Karınca


Anlatsam anlar mısınız?
Anılatmak. Anı. An. En küçük zaman dilimi. Benim en küçük zaman dilimim 8 yaşıma kadar yaşadığım anlar oldu.

Ben. Zagor. Sefalet içinde yaşamayı bile göze alıp paraya değer vermeyen; toplu konutlara, kentsel dönüşümlere karşı, politik olmaya çalışanlara karşı liberal, liberal görünmeye çalışanlara karşı sosyalist, sosyalist olup demagoji yapanlara karşı faşist, faşist olup insana değer vermeyenlere karşı sosyalistim.

Doğum yerim Antalya. Beşkonak mahallesi diye kıyıda köşede kalmış bir mahalle. Az çok gözümün önüne getirebiliyorum. 8 yaşımdan sonra gidip görme fırsatım olmadı. Mahallem yok çünkü. Doğduğum zamanlar şişman, tombul bir çocukmuşum. Annemin elinde ördüğü ceketlerle büyümüş, babamın iki maaşından artırdığı parayla aldığı ayakkabıyla yürümüşüm. Bebek arabam olmamış. Beşikte büyümüşüm. Sünnet düğünüm veya sünneti iyi de olsa hatırlatacak bir organizasyonum olmamış. Çok iyi hatırlarım. Fena ağlamıştım o gün. Acıdığından değil. Annemin veya babamın beni sevmediğini düşünüp,  bana sünnet düğünü yapmadıklarından. 2-3 yaşıma kadar tombulmuşum. Çok hareketli olduğumdan olacak ki 3 yaşımdan sonra hızlı bir zayıflama sürecine girmişim.

Akranlarıma kıyasla zeki bir çocuk olduğumu söylerdi annem. 6-7 yaşlarından bahsediyorum. Okula gitme günleri. Ufaktan bir şeyler çalınıyor kulağımıza. Bana kalemler tutturuluyor, adımı zorla yazdırtıyorlar ve sayılar ikişer ikişer ezberlettiriliyor. Okula gideceğim günü hatırlıyorum. Gitmemek için mahalleyi ayağa kaldırmıştım. Hepimiz Esraların evinin önünde toplanırdık. Tek katlı bir evdi. Ufak bir balkonu vardı yolla bitişik. Parkeden örülü bir balkon duvarı. Tüm öğrenciler ve anneler o balkonun önünde toplanır ve okula öyle giderlerdi. Biz de tabi. Yol boyunca süründüğümü hatırlıyorum. Mavi önlüğümün tozdan kırmızıya döndüğünü hatırlıyorum. Annemin tokatını hatırlıyorum. Kıyamazdı da bana. Yumuşak bir tokat atar ardından ağlamamam için gözlerime bakardı.

Mehmet Sabri Özhan.
İlkokul öğretmenimdi. Malatyalıydı. Her memleketine gidişinde bize kayısı getirir birer birer dağıtırdı. Hatırladığım kadarıyla Nietzsche gibi bir bıyığı vardı. Göz kapakları da düşüktü. Bir de gözlüğü vardı. Camı kahverengiydi sanırım. Gözlüğü burnundan biraz düşük, her an gözlüğünün üstünde bakan bir adamdı. Yaşıyorsa hala ellerinden öperim.

Birinci sınıfı bitirdim. İkinci sınıfa başladık ve ilk günler. Okula ilk defa o kadar tedirgin gitmiştim hayatım boyunca. Yolun karşı tarafında sıralanmış polisler, kepçeler, bilmem ne arabaları. Hani bir karıncayı yuvasının dibinde öldürürsünüz de diğer karıncalar telaşla sağa sola koştururlar ya, işte öyle bir durumdaydık biz. Mahallem karınca yuvam. Annem telaşlı, Esraların evinin önünde toplanan diğer anneler telaşlı, Halis Amcam bir fazla sigara içiyor, babam her zamna göründüğünden daha bir sinirli. Okula gitmemeyi o kadar diledim ki o gün.

Okuldan döndüğümde...

Anlatsam anlar mısınız dedim de...

Anlatamamak var bir de...

O gün ölen karınca bendim.

Çocuklar sevin sayın okurlar, çocukları.




2 yorum:

  1. sadece su yazın için bile hayran olabilirm sana ne diyeyim ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uuu... Şımarsam mı bilemedim şimdi. Çok teşekkür ederim sayın okuyan. Çok sağol.

      Sil

Ulan illa aklında bir şey oluşmuştur. 'yazıya bak amk' desen bile yaz la.